Günlük yaşantımız içerisinde karşılaştığımız durumlar üzerine düşünür ve çeşitli yargılara varırız: iyi ya da kötü, güvenli ya da güvensiz gibi. Bir durumla ilgili yorumlarımız o durumla ilgili hislerimizi de etkiler: Tehlikede olduğumuzu düşünürsek korku hissederiz, haksızlığa uğradığımızı düşünürsek öfke hissederiz. Duygularımız durumlara nasıl tepki gösterdiğimizi belirler. Olaylara verdiğimiz anlamı oldukça hızlı bir şekilde duygulara çeviririz. Öfke durumunda bu hız daha sonradan pişman olacağımız şekilde davranabileceğimiz anlamına gelir.
Birçok duygumuz belirli bir fiziksel tepkiyle ilintilidir. Öfke, beyni ve vücudu eyleme hazır hale getirir: Sinir sistemini uyarır; kalp atışlarını, tansiyonu, kaslara kan akışını, kandaki şeker değerini ve terlemeyi hızlandırır. Öfke aynı zamanda duyuları keskinleştirir ve stres zamanlarında salgılanan adrenalin hormonunun üretimini hızlandırır.
Kişilere öfkenin bedensel etkileri sorulduğunda verdikleri yanıtlar genellikle;
- Tüm vücudunun ısındığını hissettiği,
- Kalp atışlarının hızlandığı,
- Ellerin yumruk biçiminde sıkıldığı,
- Çenenin kilitlendiği hissi ve dişlerin sıkıldığı,
- Tüm bedeninin titrediğini hissettiği,
- Kasların, özellikle kolların gerginleştiğini hissettiği şeklindedir.
Fiziksel değişimlerin yanı sıra öfke, nasıl düşüneceğimizi de etkiler. Bir tehditle ilk kez karşılaştığımızda, öfke karmaşık bilgiyi basit terimlere dönüştürmemize hemen yardımcı olur: örneğin ‘doğru’ veya ‘yanlış’. Bu bize acil durumlarda yarar sağlayabilir, çünkü bu şekilde iyiliğimizi veya güvenliğimizi anında etkilemeyecek durumlar karşısında gereğinden fazla zaman harcamamış oluruz.