Travma ile Büyüyen Çocuklar

Travmatik olay, bir çocuğun yaşamına veya bedensel bütünlüğüne tehdit oluşturan korkutucu, tehlikeli veya şiddet içeren olaylardır. Sevilen birinin hayatını veya fiziksel güvenliğini tehdit eden travmatik bir olaya tanık olmak da travmatik olabilir. Özellikle küçük çocuklarda bağlanma figürlerine yönelik algılanan güvenlik tehdidi dış dünyanın tehlikeli olduğu anlamına gelir. Bebekler ve küçük çocuklar bile travmatik stres yaşayabilir. Travmatik stresin ortaya çıkma şekli çocuktan çocuğa değişir ve çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine bağlıdır.

Fiziksel, cinsel veya psikolojik taciz ve ihmal
Doğal ve teknolojik afetler veya terörizm
Aile veya toplum şiddeti
Sevilen birinin ani veya şiddetli kaybı
Madde kullanım bozukluğu (kişisel veya ailevi)
Ciddi kazalar veya yaşamı tehdit eden hastalıklar
Aile ile ilgili stres faktörleri (ör., ebeveyn kaybı veya yaralanması)

Travmatik deneyimler, olaydan sonra uzun süre devam edebilecek güçlü duyguları ve fiziksel reaksiyonları başlatabilir. Çocuklar dehşet, çaresizlik veya korkunun yanı sıra kalp çarpıntısı, kusma veya bağırsak veya mesane kontrolü kaybı gibi fizyolojik reaksiyonlar hissedebilirler. Kendilerini koruyamayacak durumda olan veya travmatik deneyimin sonuçlarından kaçınmak için başkalarından korunmayan çocuklar, fiziksel ve duygusal tepkilerin yoğunluğundan da bunalmış hissedebilirler

Çoğu zaman erken çocukluk dönemi travmaları dil ötesindedir ve bu çağdaki travmanın etkisi sonraki yaşamı derinden etkileyen bir güce sahip olabilir. Çünkü travmatik yaşantıyı tarif etmek ya da yansıtmak için kelimeler ve tanımlamalar kifayetsiz kalacaktır. Peki nasıl olurda anlatılamayan şeyler terapide işlenebilir?

Çocuklar ile çalışırken çoğunlukla oyun terapisinde sembollerin ve metaforların gücü ile işlemlenebilen travmatik anılar; ergen ve yetişkin bireylerle çalışılırken terapist-danışan arasındaki güven ilişkisi zemininde katman katman ele alınan söz ötesi ve bilinçdışı noktadadır. Genellikle sizi veya bedeninizi rahatsız eden kaygılar, korkular ya da psikosomatik belirtiler vb. gibi şu anda güncel olarak deneyimlenenler hakkında yavaş yavaş ve sıklıkla konuşarak yeni deneyim katmanları ortaya çıkacaktır. Terapistiniz bu noktada bazen aktif bir katılımcı olarak bazense sadece dinleyerek belirli noktaları sorgulayıp,irdeleyip,araştırıp eylemleriniz ,düşünceleriniz ve davranışlarınız hakkında düşünmenize ve adımlar atmanıza yardımcı olacaktır. Bu noktada en önemli adım ise o ilk adımı cesaretle atarak terapi sürecine danışanın başlıyor olmasıdır.

Freud, geçmişteki travmaların yine-yeniden tekrarlandığını şaşırarak keşfeder. Babasından şiddet gören bir çocuk, büyüdüğünde kendisine şiddet uygulayan bir eş seçebilir. Sigaradan nefret eden bir çocuk, sıkı bir tiryakiye dönüşebilir. Organizmayı, dönemin fizik bilgisinin de etkisiyle haz arayan/hoşnutsuzluğu gidermeye çalışan bir aygıt olarak düşünen Freud çıkmaza düşer. İlk çözümü “yineleme zorlantısı” olur: Yaşamın başındaki ilişki kalıpları kemikleşir ve tekrar-tekrar kendini üretir. Nevroz bilinçdışı tekrardır. Çocukluğunda ihmal edilen, fark etmeden ihmal edileceği ilişkilenmeler kurar. Geçmiş, güncelin sahnesinde, benzer oyuncularla tekrarlanır. Arzu, travma öncesine dönmek, geçmişte baş edemediğini alt etmektir. Örneğin sosyal fobik, gün içinde kendisinde yetersizlik/değersizlik duygusu uyandıran konuşmaları gece yatmadan (zihninde) “keşke”lerle düzenler. Tıpkı TSSB’nda olduğu gibi travmatik olan yeniden yaşantılanır. Ancak farkındalık ve dönüşüm olmazsa hayat “tekrarların tekrarına” dönüşebilir, yani re-travmatizasyona.

Re-travmatizayon, zarar göreceğimiz durumları veya ilişki biçimlerini, fark etmeden tekrar tekrar üretmektir. Kendine ihanet eden, kendi aleyhine işleyen bir örüntüdür. Örneğin, sadistik (zalim) bir babanın çocuğu, erişkinlikte, sadistik otorite figürlerine yakın olmak isteyebilir veya otoritenin sadistik yönlerini kışkırtabilir. Üstelik çoğu zaman, zalimane olanı tanımayabilir/yadırgamayabilir. Zekâdan ve eğitimden bağımsız bilinçdışı faktörlerle kendini yaralamaya devam edebilir. Freud’a göre bunun nedeni, yaşamın başındaki ilişkilerin gücü ve yapışkanlığıdır. Travma işlenmediğinde, kendini üreten ve besleyen bir ateş topuna dönebilir.

Yazar: Klinik Psikolog Yener Yüksel